Basında Kalbur
Gezi Travel Handan Bayındır

Aralık 2002

Ankara’nın En güzel Sırrı

Görüştüğümüz pek çok kişinin paylaştığı ortak nokta Kalbur’du. Biz de gidip bir bakalım dedik, neymiş şu Kalbur?

Görüntüsü karşısında dudak büktüğümüz, tabelası bile olmayan bu lokanta bizi tarifi imkansız lezzetlerle tanıştırdı. İçeri girdiğinizde, beyaz örtülü 8-10 masadan ve Atatürk’ün pek sık rastlanmayan fotoğraflarının asılı olduğu badanalı duvardan başka bir dekorasyon beklemiyor sizi. Asıl sırrı mutfağında. Menüde ızgara köfte, içli köfte, pastırma, sucuk, tandır, döner, kokoreç ve sarma gibi bildik isimler var. Peki farkı ne? İşte o da buradaki herşeyin balıktan yapılması. Mehmet Tekmen, bir Bingöllü olarak denizi ilk kez 20 yaşında görmüş ve balığı öyle şahane hallere sokmuş ki, “Ankara’da balık mı yenirmiş canım?” edasıyla dolaşanlardansanız, hiç vakit katbetmeden gidip görmelisiniz. Tabii yer bulabilirseniz. Kalbur’a haftasonu gitmek için bir hafta önceden yer, haftaiçi ise 3-4 gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Yemek siparişlerini Mehmet Bey’e bırakırsanız iyi olur. Biraz aksi biri, ısmarladıklarınızı bitirmediğinizde suratı fena asılıyor. En iyisi sözünü dinleyip, size neyi, ne kadar uygun görürse kabul etmeniz. Izgara köfteyi sakın es geçmeyin. Karidesten yapılan bu köfteye öyle her karides giremiyor. Lezzetin sırrı olan karidesin kalibre ve menşeini öğrenemedik ne yazık ki. Yemeğin sonunda tatlı yemeniz uygun görülürse sakın reddetmeyin. Biz, o şanslılardandık. Üstteki dondurmayı tanıdık da, alttaki sıcak ‘şeyin’ ne olduğunu bulamadık. Çıtır çıtır yediğimiz o ‘şey’ kabakmış! Adı dondurmalı kabak. Tekmen, şık isimleri “saçmalık” olarak tanımlıyor; “Bal gibi de dondurmalı kabak işte bu.”